6 Temmuz 2016 Çarşamba

Mytilini, Lesvos, Midilli

Belki bir İtalya değilsin, hatta bir Mikanos, bir Rodos hiç değilsin; yine de görmeye değersin Midilli... :)

                                     


Sıfatlar oldukça göreceli kavramlardır yani bir şeye güzel derken ilk akla gelecek soru kime göre? Neye göre? Bu yüzden Midilli'yi öve öve göklere çıkaran bloggerları tebrik ediyorum. Güzeli herkes yazar da olmayanı yazmak marifet aslında :)
Haydi başlayalım...

Doğu Ekspresi ile Kars'da Ruslar" gezi yazımı kış dönemine erteleyerek, 1 gün içinde gerekli evrak ve paraları hazırladıktan sonra Ayvalık'tan kapıda vize ile Midilli'ye yolculuk başladı.
Saat 18:00 ve Turyol feribotumuz harekete geçti. Birçok blog ve görsellerde hoş bir ada olduğunu gördüğüm Midilli ile ilgili çok hayal kurmadım açıkcası. Öyle çok Avrupa havasında janjanlı biryer değil de, kendi halinde takılan bir ada sanırım.

1 saat 45 dk sonunda adaya vardık ve kapıda vize işlemleri için beklemeye başladık. Çok ayrıntı yazmayacağım, Turyol, Jale ve Jalem Tur ile oldukça kolay bir şekilde vize işlemlerini halledebilirsiniz. Ada'ya vardığınızda istisnai durumlar haricinde 30 dk ile 1 saat arasında vizenizi almış oluyorsunuz. Bayram dönemlerinde özellikle 1. ve 2. gün adaya geliş oldukça fazla olduğu için, kapıda vize işlemleri 5-6 saat kadar sürebiliyor.
Otelimi herzamanki gibi merkezde seçtim ki yorulduğumda rahatça dönebileyim. Tek sorun araba kiralamak oldu, çünkü oldukça yoğun bir dönem ve internet üzerinde uygun fiyatlı bulmak imkansiz. İşimi şansa bırakarak otelden bulurum dedim veee bu noktada biraz Türkleşmişler :) Hemen otel sahibi Yorgo'dan kiralama şirketi sahibi Yorgo'ya ( herkese Yorgo diyorlar buralarda...) bir telefon ve 3 gün için en ucuzundan100 Euro'luk bir araba kapıda hazırdı...

Valizi boşaltıktan ve biraz dinlendikten sonra ver elini Midilli sokakları...Bu yazımda daha çok barlar olacak sanırım çünkü zaten gezmeyi sevmediğim bir adet sahilde kilise, bir adet eski kapalı hamam, 1 adet kale, 1 adet restorasyonu yapılmış köşkler sokağı var (aklımda bu kadarı kalmış), eh daha ne olsun değil mi?

Bir pazartesi akşamı için kalabalık olan barlar sokağı bir o kadar da sakin. Oldukça genç nüfus var veeee evet beklenen yorumlar geliyor;
Önce hanımlar;
Tuğçe Kazaz'ın varmış bir bildiği (boşandı ama olsun :P)
Genç nüfus oldukça yakışıklı (30 sınır sanırım...) daha yaşı olanlar ortada yok galiba hepsi saklandı ;)
Şimdi siz beyler;
Güzel diyorum ve konuyu kapatıyorum, uzatmıyorsam gıcıklığımdan...(Merak edenler Kenan İmirzalıoğlu ve Yunan Güzel yazdım gitti.)

                                    
                      Hadi canım hadi...Blogumda tabiki benden güzel hatun resmi olamazzz :) 
                                                            Bununla idare et artık.


İlk akşam için feribottan indiğimiz yerin hemen arkasında olan ve hemen hemen her akşam takılacağımız barlar sokağına bir gözatıyoruz. İlk mekan Mousiko Cafeineio. Yine sokağın ortasında, gelip geçeni izleyebileceğiniz, müzikleri bazen rock, bazen Latin ve konum olarak oldukça iyi bir mekan. Bolca kokteyl çeşitleri var ve fiyatlar 5 euro civarında. 
                                    
                                                             Mousiko Cafeineio

Bir süre burada takıldıktan sonra başka mecralara doğru yola koyulduk ve yine başka bir ara sokakta Barcode adlı mekana geçtik. Yine kokteyllere dalarken, fonda Latin müzikleri çalıyordu. Tüm bu barlar sokağı aslında bir nevi İstanbul Asmalımescit tadında, tek farkı deli insan kalabalığı ve gürültüsü yok. Geceyi bol sohbetle sonlandırıp otele dönüyoruz.

                                    
                                                                     Barcode

2. günümüzü Midilli merkeze ayırmaya karar verdik ve Kale'nin sağ tarafında kalan bir kıyıda denize gittik. Midilli'nin her yerinde tüm şezlong ve şemsiyeler ücretsiz. Yeme-içme ise en ucuz günlük 15 Euro ( frappe, su, bira, hamburger, salata vs...) başka deyişle limit sizsiniz...veee şimdi samimiyet zamanı...

Abartıdan uzak, sorumluluk sahibi bir blogger olarak açıklıyorum;
Dehşetli sıkıldım, zaman zaman bu ne ya, allahımmmm bloga ne yazıcam ben, ya tüm ada böyleyse, millet de ne hayalgücü varmış, ne yazmışlar yahu gibi kuruntularla kendimi sezlongdan sezlonga attım, çünkü merkezdeki sahilde deniz de hani derler ya yoklukta gideri var diye, öyleydi işte :( Neyseki akşam oldu ve otelde biraz dinlenip akşam Taverna için tekrar merkezdeydik.

Veeee akşam ikinci hüsran... Bir kere burada tüm restoranlara "Taverna" diyorlarmış. Yani öyle "Fedon Yanığı" (patentini almalı bence Fedon bu lakabın :)) abi ve ablaların çılgınca şarkılar söyleyip, tabakların havada uçuştuğu bir yer yok. Yine blog ve buranın ahalisinin dediğine göre Kale'nin sol tarafında tavernalar güzel dediler (dedim ya güzellik çok göreceli diye) nerdeyse balık ekmek ye çık tarzı salaş balıkçıların olduğu yaklaşık 10 m uzunluğunda kıyı şeridinde bir yer. Zaten delisi de değiliz balığın, e tabak da kıramayacaksak ne anlamı var Taverna'nın diyerek, hedefimiz biraların, kokteyllerin çılgınca aktığı Midilli Merkez...Midilli Merkez, kendi aleminde herkes :) Bir önceki akşamdan hoş bir bahçede, sade ve şık bir restoran beğenmiştik, oraya oturduk ve bişiler yedik ( sıcak feta peyniri, ekmek kırıntılı deniz mahsulleri yemeği vs...) Ortam nezih, lezzet hiç yok. Son kale'de yıkıldı bende Midilli ile ilgili...Paratairon

                                  
                                                                    Paratairon 

Bir de üzerine gittiğimiz çarşamba gününün ertesi akşamı canlı müzik olduğunu görünce iyice sıtkım sıyrıldı vallahi...Hala acemilik var demekki, bir sorsaydım canlı müzik var mı diye iyiymiş :(


3.günümüzde Petra'ya doğru yol alırken sahil yolu değilde Skala Kallonis üzerinden gidelim dedik ve evren; yolu bir türlü bulamayan bizi  tam 32 dakika  sonra Midilli'ye geri dönüp sahilden gidin leynnnnn diye uyardı...Hakkaten yaa niye öyle saçmaladık ki...
Olsun, varacağın yer değil, yolculuğun kendisidir insanı tamamlayan diyorum ama deniz kum çağırıyor :)

       
     
 Petra yolu oldukça virajlı ve geceleri hiç aydınlatma yok, o yüzden dönüş saatini ayarlamak lazım.


                          
Petra'ya giden Mithymna yolu üzerinde manzaralı bir cafe'de kahve molası veriyoruz. Asma altında, çiçekler içinde olan mekanda biraz dinlendikten sonra yola devam.

Sahil yolu üzerinden, bol manzaralı ve virajlı yolu takip ederek Petra'ya vardık. Oldukça küçük bir sahil kasabası, caddenin kenarında sıra sıra dizilmiş denize sıfır küçük cafeleri olan biryer burası. Kafanızda çılgın eğlenceler, lüks restoranlar hayali varsaaaa, yanlış yer Midilli. Sizi şaşırtacak yada heyecanlandıracak birşeyse aradığınız, yine Midilli değil adres. Aslında  bizim Ege'nin kalabalık olmayan, dingin hali bir nevi. E bir de biraz daha da derli toplusu :)

       

İlk gözümüze çarpansa tüm mekanların sade bir şıklıkta oluşu, temizliği ve huzur verişi. Beğendiğimiz bir tanesine geçiyoruz. "Kyma" 

        



                                    

                                                              Granidas içeceği (çilek, buz)

Veeee bu sakin koca Midilli Adası'nda çılgın bir gece geçirmek isteyenlerse "Oxy Club" tam size göre...
Tam olarak Petra ve Molyvos yolu üzerinde tam ortada kalan mekan bir tepe üzerine kurulmuş..Ücretsiz shuttle servisi, denize nazır küçük bir havuzu ve güneşlenme için alanı olan bir mekan. Biz kalamadık gece için ancak çılgın partilerin olduğu sayfasından anlaşılıyor...Direk dansları, free shot nights for women ( bunu okuyunca gitmesek galiba, niyet bozuk dedik :P )

                         
                                   Atom'u bulan fizikçi bu kadar sevinmedi, kıyamam yaaa ;)

         
                                                                      Oxy Club
         
Akşam 7'ye kadar şezlongda bayıldıktan sonra, "Midilli'ye neden geldim? " sorusunun cevabı "Molyvos"dayız...Geç buldum çabuk kaybettim seni Molyvos :(

Molyvos'a geçmeden önce kısaca Petra plaj keyifli ve uzun bir kıyı şeridi var. Denizi ise biz gittiğimizde çok dalgalıydı, o yüzden giremedik. Molyvos girişinde ise kısa bir kıyı şeridinde küçük bir plaj var. Deniz ise koy biçiminde olduğu için oldukça sakindi.Hemen aynı yerde akşamları canlı yerel müzik olan mekanlar var.

Bir tepenin üzerine kurulu hali ile küçük bir İtalyan kasabasını andırıyor Molyvos. Bolca cafe ve restoran var, hepside manzaralı. Önce tüm bloglarda anlatılan marinaya iniyoruz.

         


         

Tripadvisor'da hepsi "pekiyi"almış tavernalar yanyana zaten. Birini seçip oturabilirsiniz. Bizim ekip çok deniz ürünleri sevmediği için, manzaralı yoldan yürüyerek cafeleri değerlendirmeye alalım dedik. 


        
      
Benim gibi canlı müzik peşinde olanlar için Marina'da Molly's bar var. Perşembe akşamları canlı müzik var ve bilin bakalım hangi gün oradaydık. Poffff...Çarşamba... Molly's bar Gay Bar olup, tripadvisorda en çok puanı alan ve en rahat takılanacak yer aslında, offf yaa. Ne yapalım bir dahaki sefere artık :(

        

           Bu kadar restoranın asıl emekçilerini de pas geçmiyoruz tabiki...#direnpatates#dirensoğan

       
                                                                    Fuga Wine Bar 

                                   

Bazı akşamlar Fuga önünde sokak ortasında yerel bir grup oldukça eğlenceli bir program yapıyor. Sadece içki servisi olan mekana yemekten sonra gitmek daha mantıklı.
Fuga'da birer kahdeh şarabımızı içtikten sonra, ara sokaklara dalıyoruz. Hiç yabancı olmayan turistik, sıcak görüntüler eşliğinde hem yemek için hem de göze hoş gelebilecek hediyeliklere bakıyoruz.

                                


                                
                                    Magnet boyutunda sınır tanımayan Molyvos'lular...


                                

Öyle sadece Hand Painted'la zor satarlar...Yazacaksın "Truvalı Helen de Burdan Giyinirdi" diye...

Tabiki de yukarıda bizi bekleyen bir kale vardı, tüm ihtişamı ve manzarası ile ancak beni tanıyanlar bilir ki işim olmazzzz. Zaten bir rivayete göre kaleye tırmananların çoğu dönememiş, dönenlerse beyaz bir ışık ve arp ezgileri içinde Eros'un kendilerini çağırdığını söylemişler. Rakım ne kadarsa artık siz hesap edin oksijensizliği...:)

Onun yerine daha güzel aktivite olan yeme-içme bölümüne geçiyoruz. Yine tripadvisor yüksek puanlı "Hamam" da, aynı zamanda perşembe akşamları oldukça methedilen yerel müziği olan mekanda, yemeğimizi alıyoruz.

    

Manzaralı hoş bir balkonu bulunan tavernada, musakka, fırında patates ve mantar sote ve bir şişe şarap aldık... Gece 11:00 de artık otele dönme zamanı gelmişti, gidelecek uzun ve ışıksız, dar yollar bizi bekliyordu. Özellikle geceleri yolda giderken yavaş gidin, hem kaza riski yüksek hem de tilki yavruları fazlaca var, üç tanesi yol kenarında cansız yatıyordu :(

Yarını yada ertesi günü için planlar yapıldı ancak; Midilli'de Molyvos'u geçecek yer zor gibi...

4. gün yine çok methedilen bir sahil kasabasına, Plomari'ya doğru yola çıkıyoruz. Gideceğimiz mesafe daha az bu defa, yaklaşık 1 saat.


    

          Bu güzergah üzerinden, yolun bir kısmını, keyifli sahil manzarası eşliğinde gidebilirsiniz.

Plomari'ye vardığımızda, küçük bir köy ve sahilde küçük bir plaj karşıladı bizi. Plajda Türkçe haricinde bir dil hemen hemen kullanılmıyor :) Oldukça yoğun Türk turist var. Hatta aile plajı bile diyebiliriz. Uzo müzesi ve fabrikası da burada.

     
                                    Oldukça berrak ve dalgasız, keyifli bir denizi vardı.
    

Plomari'nin en çok neyini sevdin derseniz, tabiki Midilli'ye dönüşünü :) Çünkü yolu yukarıdaki güzergahtan takip ettiğinizde, "Perama Köyü"yolunuz üzerinde kalıyor. Minicik bir sahili ve evlerden çok cafesi var.  #rockyourday tabelası bizi çağırıyor. 

  
    
                                                           "Life. Just add water."

                     

Buralarda masaya önce herkes için 1 bardak su geliyor, sular şirketten panik yok :) Cihangir'de Kaktüs adlı mekana ilk gittiğimde ne kadar hoş bir uygulama demiştim.
      
                     
                                                            Baluchanas Taverna

Petra'da Baluchanas Taverna...(Fotoğraf çalıntı, masalar boş ve güneş çoktu.Akşamüstü buralar harika olur dostum.)

Akşam otele dönüp, biraz dinlendikten sonra, Midilli'nin sahilde, akşam yemeği için en eski restoranına doğru yola koyuluyoruz.
1800'lerde yapılmış, bir kapısı sahile bir kapısı Erbou Caddesi'ne açılan, oldukça büyük bir mekan burası. Akşamları çok da tadı tuzu olmayan mekan, gündüzleri daha hareketli. Omletli, peynirli kahvaltı bile yapabilirsiniz burada :)

    

                                       
                                                                Panellinio


 Midilli'deki son günümde plaja gitmektense biraz gezmek istedim. Sabah 10 gibi Erbou caddesinde bir tur attım, yaklaşık 5 dk süren ve oldukça yorucu bu geziden sonra hemen cadde üzerinde atıştırma için oturuyorum :)

     
                                                            Erbou Caddesi
Erbou üzerinde bulunan bu küçük cafelerde, bir yandan yemek yiyip, bir yandan da geleni geçeni rahatlıkla izleyebilirsiniz. 

     

     
                                                 Erbou'da tüm yollar denize çıkar...

Bu kadar gezme yeter dedikten sonra, ilk geldiğimiz akşamki bara doğru yola koyuldum. Gündüz takılması daha güzelmiş :) Midilli'de yaşasam hergün gelirdim kesin. Fiyatlar uygun, ortam güzel...

                      
                                                              Mousiko Cafeineio 



Midilli gezisinin sonuna da geldik böylece. Dört günün sonunda, Midilli'ye gelmek isterseniz eğer;
akşam 6 feribotu ile Midilli merkeze gelin, bir gecelik konaklamanızı burada yapın derim. Gece barlar sokağı yada tercihe göre bir tavernada vakit geçirip, sabah ilk iş Molyvos' a geçin...Yazımın başında da belirttiğim gibi, belki bir Santorini değil ancak romantik iki gece için Molyvos'ta kaldıktan sonra dönüş vakti gelmiştir. 
Sakin, huzurlu, ucuz ve nezih bir tatil geçirmek isteyenler için tam yeri...







    


     
     
     
















  

  
   


       








     





                                                             










0 yorum:

Yorum Gönder